Popüler Yayınlar

10 Aralık 2012 Pazartesi

EKSİK İNSAN


                                                                                       
        Yokluğun farkına varmak çok uzak bana. Çünkü her ne kadar inkar etsem de her şeye sahibim ben. Ama varlık içinde yokluk çekmek YENİ İNSAN düşüncesi. Dolu gardrobunun önünde yarın ne giysem diye ağlayan insan degil benim derdim. Ya da bilmem kaç arkadaşa sahip birinin bir o kadar daha arkadaşa sahip olmaya çalışan insan da degil çükü bu insanlar sonuç. Benim derdim insanın kendi iç dünyasının zenginliğinin farkına varamaması. Mutluluğu neye bağlar bir insan. Bir elbiseye, bir arabaya, bir telefona mı baglar insan denilen çok derin varlık. Düz insan,  evet buna bende dahilim okyanusun derinlerine dalmak yerine kenarında çakıl taşıyla oynar. Evet dünya bence de mağraya yansıtılan görüntü sadece. Asıl şimdi yüz üstü çok süründün ayağa kalk ey insan.
         Yoklugun farkına varmak. Olmayan bir şeyin eksikliğini nasıl duyar insan? İçinde o olmayan şeyin bir parçası varsa ancak farkına varır. O parçayı tamamlamaya çalışırsa hedefte yürümeye başlar. İşte o zaman bir şeyler başarma adına adım atmış sayılır. Ancak bizim sokaklar kör, sagır, dilsiz hayır hayır daha çok post modern bunlar. 
      ‘’Daha’’ kelimesi kendisinin hangi amaçlarla kullanıldığını bilse kendini yok etmek isterdi herhalde. Rahat bir insanın daha rahat olabilmek için feda edemeyeceği hiçbir degerli varlığı kalmadı. Deger kelimesi de fiyata dönüştü zaten. 
      Evet degişmeyen tek şey degişimin kendisi ancak bu degişim süreci modern dünyada (modernizmden nefret eden biriyim) insanın kendisine yabancılaşmasıyla şekilleniyor. Çevremiz o kadar hızlı degişiyor ki bir aşamadan sonra insan bunu takip edememeye başlıyor ve hayatı  akışına bırakıyor  tabi bu zorunlu bir bırakış. Bu aşamadan sonra devreye televizyon giriyor. Çünkü mutluluğu reel hayatta bulamayan reel insan dizi kahramanın mutluluğunu benimsiyor. Dizi kahramanının bindiği arabaya biniyor, giydiği elbiseyi giyiyor vs vs. Ya da sosyal medya dediğimiz sanal dünya da kendine sanal kişilik oluşturup reel hayatta bulamadığı saygınlığı, mutluluğu ya da eksiklik çektiği her neyse orada bulmaya çalışıyor.

4 Aralık 2012 Salı

Bende Halimce Münekkitem: Cenneti İlk Defa Göreceklere

Bende Halimce Münekkitem: Cenneti İlk Defa Göreceklere: Utancın neresinden dönersen başın hep eğik Beklerken,dinlerken,zalimken, En önemsizi de gülerken Ama Şimdi düşünme Ah işitmeyi de  ...

Cenneti İlk Defa Göreceklere

Utancın neresinden dönersen başın hep eğik
Beklerken,dinlerken,zalimken,
En önemsizi de gülerken
Ama Şimdi düşünme
Ah işitmeyi de  yastığa sakla
Zevk dediğin ne ki hayat veriyor  zaten
Başka şeyler  iste onu görürsen
Sor almış mı kendi selamını
Yüzü suyu hürmetine
Ya da sorma bende söylememiştim hiçbir zaman
Dene mesela daha önce hiç tanımadığın birine
 ona aşık olduğundan bahset
Neresinden dönersen utanırsın mesela
merkeze de uğrar mıyız ?
bu gün  dua okudum yoldan geçen birine
fatihası ezberimde yüzünü unuttum sadece
öyle ıslah olması için değil
cennette daha fazla kalması için
cennet güzel bir yermiş  
orada insanlar utanmıyormuş
babaannem anlattı  rahmetlenmeden 
baya önce oturup dinlemiştim
hep yeşil bir yer gelir gözümün önüne
ne zaman bahsi açılsa...
Şu karşıda yürüyen yaşlı adam
bence banko gider  cennete derim
 kupona bunu da  yaz
babaannemin anlattığı cennet hep yeşillikti
şimdi belki kesmişlerdir buradan çok müteahhit gitti ...

19 Ekim 2012 Cuma

GÜNÜMDEN BİR GÜN


Bak yine güneş doğdu insanlığa. Şimdi kalkacak herkes, işine gidenler, okuluna gidenler ya da uykusuna yeni başlayanlar. Ben hangi taraftayım sence. Tam uyuyacağım zamanlar seninle başladığımız sohbetler bitseydi belki ben de şimdi kalkar işime bakardım. Uyumayı sana tercih ettiğimi zannetme ama bazen sevmiyorum seni. Diğerlerine benziyorsun ara sıra. Konuyu haklı olduğun kısma çekip beni gafil avladığını zannediyorsun. Oysa ki herkes haklı bu dünyada. Haksız olduğun konuları anlat bana deyince susma.  
Uyku baskın çıkmaya başladı düşüncelerime ve kazanıyor sonunda. Uykuyla akan zamanı bir melek de bitirse azap veriyor insana. Vücudum itaat etmese de kalkıp her gün yaptıklarımı tekrarlamak zorundayım. Bunun farkında olmak kalkmamı daha da güçleştiriyor. Bir görev niteliğinde yapılan ve zerre haz alınmayan  kahvaltıdır, o günün döngüsünü başlatan haberci. Ve günün devamı sınıfta yapılmış ve oradan dışarı çıkmayı hak etmeyen sohbetler, hep tasdik edilmek zorunda kalınan bir itiraz da tüm suçlunun sen olduğu boş muhabbetlerden ibrettir.
Öğleden sonra seninle yaptığım sohbetin faturası önüme geliyor. Söz geçiremediğim gözlerim, yavaşlayan reflekslerim ve keşkelerle başlayan cümleler.
Sonunda akşam olup ta eve dönmek kötünün iyisidir.  Yine de eve dönmek dinlenmenin habercisidir. Ve bir öğrencinin sorumluluk alanlarına sıra gelmiştir. zorla kafaya sokulmaya çalışılan bilgiler topluluğu. Anlayamadığımız yerlerin gelecekte ne işe yarayacağını sorduğumuz zamanlar, yani çaresizliğimizin en dibindeyken arkadan bir kurtuluş sesi.
-oğlum gel çay içelim sonra devam edersin.
Diğer odaya geçtiğimde sanki suçluymuşuz gibi bize bağıran bir alet karşımızda ve biz karşısında sus pus. Bir saatlik arada onun nutuklarını dinleyip tekrar odama döndüğümde en değerli  arkadaşımla buluşma vakti gelmiştir. Yarın pişmanlığımı duyacağımı bildiğim halde başlarım onunla muhabbete.
Böylece döngünün bir halkası daha bitmiş olur. Bir günümü değil bir gün boyunca ruhumu kemiren düşüncelerimi anlattığım bu yazının günlük mü yoksa aradan belli bir süre geçtiği için anı mı olduğunu bilmiyorum. Zaten tanımlarla aram pek iyi değildir.  

2 Ağustos 2012 Perşembe

Aziz Nesin Hikayesi Olabilir

aziz nesin hikâyesi olabilir :
Adamın biri eski bir arkadaşını görmüş. neyse oturmuşlar bir kıraathaneye muhabbet ediyorlarmış. eski arkadaşı bizim adama sormuş :
-ee nasılsın
- nasıl olayım ev almak için kredi çektim eldeki avuçtaki her şeyi birleştirdim bir ev aldım şimdi krediyi ödeyemediğimden banka bizi eşyalarımızla birlikte evden attı eşyalarla üç gündür dışarıda kalıyoruz. çocuklarla dışarıda kaldık anlayacağın.
 demiş ve sen nasılsın diye sormuş
-nasıl olayım ya   geçen sene bir yazlık almıştım salona havuz yaptırmaya karar verdim havuz olmadı tüm salon rezil oldu bizde bu yaz gününde buralarda kalmak zorunda kaldık
- vah vah öylemi gerçekten çok üzüldüm haline gerçekten senin derdin benimkinden de büyükmüş...

2 Temmuz 2012 Pazartesi

Yakın zamanda Ölmeyeceklere Hatırlatma



Yorulan sensin.
Televizyona çıkartabileceğin
bir hamamböceğin bile yok.
En az ekranı başında  izleyenler kadar,
boşum,boşsun,boşol
yaşam çok uzun ve dar.
Boş vakitleri düşün, dün mesela;
Ne yaptın,neydi süratli geçen ?
Bak büyüdün ama
aması şiir sebebi.
Ay sonunu getiremeyen
bir işçiyi düşün;
Bilmem kaç yıl önce gittiği
tatil,dün gibi.
Yorgun geldiği gece
en ağrıyan yerleri
lakayıt bir zevk peşinde.
Düşünmek çok sıradandır.
Dostu olmayanın intiharı gibi.
Zaten yaşam çok uzun ve dar.
Dün,daha az nefes almadın bugünden
tüket, tüket daha hızlı ve ritimli
tüketici hakları bunun için var
romanın özetini oku
müziği ileri al sözleri önemli
ya şunu düzgün yak
ya da soğumasını bekle.
hızlı, daha hızlı ve ritimli












24 Haziran 2012 Pazar

Kendini sorgulamak eski bir yalnızlık alışkanlığı


Kendini sorgulamak eski bir yalnızlık alışkanlığı .
Yalnızlık sarı ışıksız evlerde, 
duvarları soğuk.
Paranın yüzü,günün ilk ışığı kadar sıcak
hayaller yalnız pahada ağır
yalnızlık dostla ticaret sebebi,
ama önce otur konuşalım .


3 Haziran 2012 Pazar

Tükeltilmeye Geçmiş



Utanç önemli bir müeyyidedir,belki de en piçidir.
Müeyyideyi kullanmam  ya benim piçliğimden,
ya da utancın eskiye dayanmasından.
di'li sorgulanmış ötekileşmiş ve bir hayli geçmiş zaman
Belki, hasta yatağında cümlelere çıkmıyor artık geceleri
ama gel biz çıkalım unuturuz belki,
içerde bir şey unutma !
komünizm unuttursa o da gelsin bizimle .

4 Mart 2012 Pazar

HEPİMİZ ...


Yukarıda ki üç noktayı doldurabilecek o kadar çok kelime bulduk ki son yıllarda artık bunun tartışılması gerektiğini düşündüm ve

-hepimiz düşünce olduk

Düşünmek mi dedim gerçi o fiil televizyon icat olunca gereksiz kaldı. Hepimiz televizyonda ki düşünceleri benimsedik kendi fikirlerimizi çöpe attık ,rafa kaldırdık yada sildirdik. Zaten düşünenler ya salak ya da ihanet edenler oldu. Televizyon bizi yediriyor içiriyor giydiriyor kısacası yaşatıyor. Bizim düşünmemize gerek yok televizyon düşünür nasılsa. Böylece hepimiz aynı olduk ve

-hepimiz herkes olduk

Ancak televizyonun seçtiği kişilerde bazen herkesten ayrılmak istediler. Az farklı düşünmek istediler. Toplum(televizyon) bunlara hak vermiş olacak ki ayrılanlar oldu aramızdan ama onlara da bir çerçeve çizildi tabii. Ya ondansın ya benden fikirlerini soktular beynimize. Oysa ki farklı düşüncelere rağmen çok iyi anlaştığımız kişilerdi diğerleri.

-hepimiz diğerleri olduk

Çünkü bir diğerini kabullenmenin ön koşulu benim düşüncemden geçiyordu. Ben gibi düşünmüyorsan ne işim olur seninle cümlesi her damın altında kurulmaya başlandı. Çeşitliliğin güzellik getirdiği yalandı bize göre. Çok çatıştık çok yaralandık ancak yine olmadı.

-hepimiz insanız demeye başladık.

Ancak bunu açıklayamam çünkü insanlık ben çok küçükken öldü. Hatırlamıyorum . eğer bir yerde yaşıyor ve yaşatılıyorsa orayı görmeden ölmek ölümlerin en kötüsü olur benim için.

-hepimiz farklıyız dedik

Bir aralar böyle dedik. Bizi kabul edeceksen böyle kabul et . farklıyız ve düşüncelerimiz daha da artacak çoğalacak. Çöpe attıklarımızı geri toplayacağız. Ancak televizyon buna çok kızdı. Sizin düşünmenize gerek yok dedi. Bizim yerimize o düşünürmüş. Ve televizyon bize diziler verdi. Sahte yaşamlar verdi. Ünlüler seçti bizim için. Biz kabul ettik onları içimize aldık. Ünlülerin yediği yemeklerden yemeye başladık , giydiği kıyafetleri giymeye , o ünlüler gibi olmaya çalıştık. Televizyonun varlığına ve birliğine daima dua etmeyi hiç atlamadan. Çünkü o bizi düşünüyordu. Orda ki hayatlar bize ilginç geldikçe onlar gibi yaşamaya çalıştık biz çalıştıkça televizyonda ki düzeni yakaladıkça daha üst aşamalara geçildi. Biz yaşadıkça hayatlarımızın olağanüstü olduğunu düşündük sanki ve artık

-hepimizin hayatı romandı

İşte böylece kitap okumayı da bıraktık. Çünkü kimileri kitabı okur kimileri yaşardı. Ne kadar da fiyakalı bir cümleydi ve ne kadar da boş. Hayatımız çalışmak, dizi izlemek ve ünlüleri takip etmekle geçer olmuştu. Okumak yok düşünmek yok. Televizyon bizi düşünmeye devam ediyordu nasılsa . Bir aralar aşık olmaya çalıştık

-hepimiz cedric tik

Ancak o sekiz yaşındaydı. Onda ki aşkın zerresi bizlerde yoktu.

Hepimiz dinci olduk muhafazakar olduk yobaz olduk ateist olduk Ahmet Mehmet olduk ama farklı olanları kabullenip beraber olamadık. Başaramadıysak sana bakarken başaramadık.

3 Ocak 2012 Salı

Devletin Baarsakları

ütün deposu'ndaki 'ateşin düştüğü yer' isimli sergide, Murat Başol'un ' devlet  telakkisi. 
                                                                                              Mercan Öğünç angaradan bildirdi

2 Ocak 2012 Pazartesi

-Demokritos insan,kötülük yapmasın diye devlet olmalı demiş.
-Ne deemiiş ?
-İnsan,kötülük yapmasın diye devlet olmalı demiş.
- Halt etmiş müdürüm afedersin .