Popüler Yayınlar

28 Ekim 2014 Salı

Ben,Sen ve olası cemaat

bir polisten işittim: a yüz bir cemaatinmiş bim ak parti'nin
bakma ak parti dediğime aram yok tayyip'le, 
gizlemeye ne hacet. 
sen de benden hoşlanmıyorsun belki de 
whatsapp'tan bir kandil mesajın geliyor 
kandilim kutlu, bense yerimdeberxudar
Belki de diyorum... Aman Ya Rabbi
mübarek olsaydık ikimiz yanında.... 

dua ederim her halükarda
ömrün güzel olsun .
ömrümüz belki hepten

boğaziçi'nde mukim dilaver bey,
 nerden bilsin bim'le a yüz bir'in farkını
bence bizim de yok çok farkımız
 hem böyle giderse cemaati bitirebiliriz.
ya da cemaati boşver
 bir odayı dolduralım yeter ikimiz
sen film izlersin bir köşede
 ben sana bakar şükrederim
aşk olsun derim Allahım
 Yani ne olurd
mutfak biraz daha büyük olsaydı

(ümit)
bim'in yahudi şirketi olması ihtimalinden bize ne ? 
a yüz bir'den alınan laptop'un bozulmasından
bu kristalizasyon ne whatsapp'a sığar ne görüntülü konuşmaya.
ben sana göre biraz belki ilgisiz.
 biraz sevdası eksik gibi  ya da  biraz yoğunsam
ellerimi tutup gözlerime bakma vaktin gelmiştir
hayatta başarılar filan değil 
her yenilgi bir kardelenin karı yarıp çıkmasıdır
bense sana göreyim çıkamasamda

ne kadar dayanabilirse iğde ağacı rüzgara
o kadar göze aldım yalnızlığımı yakmayı
sana karşı en ufak bir hissim yok mu diyorsun
ya sen (sevgilim) tabi başka bir planın yoksa

var mısın beraber yok olmaya...

27 Ocak 2014 Pazartesi

3

Sadece üç kişiydik .
Sen,ben
Ve Allah'ın yazdığı gün buluşacağız
O yazar ise bize
Cennet kıvamından  derdüderman


21 Ocak 2014 Salı

Börekçi


Az görünen bir köy boşalt ,
Senden iyi kılavuz  olur ,
Burnumuzun ,Boktan kurtulamaması 
Azıcık platonik,çoktan patronaj.
Sizin burda adettir,adalettendir 
Allahım yağmur yağdırsan güzel olmaz mı ? 
Bu yıl Bereket erken kaçtı diyolaa,
içinde olacak  ya da yolyakın-kenli 
Geçmiş bir zaman içinde zuhur .
Bir baş ama ne komiser ne de komutan 
Hiyer-arşidük kutsa kılıç ile  ,
kafamızı koyacak dört duvar bulduk ya 
Başka dualar isteriz .hamdolsun .
Çiğ süt emmedik mi ?

Hayalin tam tevekküllü bir camiye emanet...
Bir bakmışsın Allah ta kabul etmiş.
De hadi Halil İbrahim sofrası olsun 
zamanı geldi oturtun önce serin 
Bugünde mi karnımız doyacak ?
Açlıkla imtihan zor diyorlar ama yine sen bilirsin
Açlıktan bayılanı gördüm
Üç diyor gün diyor yemek diyemiyor 
Düştü bayıldı .Sakar yahu 
Ağlamak değilde aşşağılık duygusu  
Yağları erimiş içinin, cız etti  
Hisssedemedim ama ağlamak değil 
Boğaza nazır bir düğüm.

10 Aralık 2012 Pazartesi

EKSİK İNSAN


                                                                                       
        Yokluğun farkına varmak çok uzak bana. Çünkü her ne kadar inkar etsem de her şeye sahibim ben. Ama varlık içinde yokluk çekmek YENİ İNSAN düşüncesi. Dolu gardrobunun önünde yarın ne giysem diye ağlayan insan degil benim derdim. Ya da bilmem kaç arkadaşa sahip birinin bir o kadar daha arkadaşa sahip olmaya çalışan insan da degil çükü bu insanlar sonuç. Benim derdim insanın kendi iç dünyasının zenginliğinin farkına varamaması. Mutluluğu neye bağlar bir insan. Bir elbiseye, bir arabaya, bir telefona mı baglar insan denilen çok derin varlık. Düz insan,  evet buna bende dahilim okyanusun derinlerine dalmak yerine kenarında çakıl taşıyla oynar. Evet dünya bence de mağraya yansıtılan görüntü sadece. Asıl şimdi yüz üstü çok süründün ayağa kalk ey insan.
         Yoklugun farkına varmak. Olmayan bir şeyin eksikliğini nasıl duyar insan? İçinde o olmayan şeyin bir parçası varsa ancak farkına varır. O parçayı tamamlamaya çalışırsa hedefte yürümeye başlar. İşte o zaman bir şeyler başarma adına adım atmış sayılır. Ancak bizim sokaklar kör, sagır, dilsiz hayır hayır daha çok post modern bunlar. 
      ‘’Daha’’ kelimesi kendisinin hangi amaçlarla kullanıldığını bilse kendini yok etmek isterdi herhalde. Rahat bir insanın daha rahat olabilmek için feda edemeyeceği hiçbir degerli varlığı kalmadı. Deger kelimesi de fiyata dönüştü zaten. 
      Evet degişmeyen tek şey degişimin kendisi ancak bu degişim süreci modern dünyada (modernizmden nefret eden biriyim) insanın kendisine yabancılaşmasıyla şekilleniyor. Çevremiz o kadar hızlı degişiyor ki bir aşamadan sonra insan bunu takip edememeye başlıyor ve hayatı  akışına bırakıyor  tabi bu zorunlu bir bırakış. Bu aşamadan sonra devreye televizyon giriyor. Çünkü mutluluğu reel hayatta bulamayan reel insan dizi kahramanın mutluluğunu benimsiyor. Dizi kahramanının bindiği arabaya biniyor, giydiği elbiseyi giyiyor vs vs. Ya da sosyal medya dediğimiz sanal dünya da kendine sanal kişilik oluşturup reel hayatta bulamadığı saygınlığı, mutluluğu ya da eksiklik çektiği her neyse orada bulmaya çalışıyor.

4 Aralık 2012 Salı

Bende Halimce Münekkitem: Cenneti İlk Defa Göreceklere

Bende Halimce Münekkitem: Cenneti İlk Defa Göreceklere: Utancın neresinden dönersen başın hep eğik Beklerken,dinlerken,zalimken, En önemsizi de gülerken Ama Şimdi düşünme Ah işitmeyi de  ...

Cenneti İlk Defa Göreceklere

Utancın neresinden dönersen başın hep eğik
Beklerken,dinlerken,zalimken,
En önemsizi de gülerken
Ama Şimdi düşünme
Ah işitmeyi de  yastığa sakla
Zevk dediğin ne ki hayat veriyor  zaten
Başka şeyler  iste onu görürsen
Sor almış mı kendi selamını
Yüzü suyu hürmetine
Ya da sorma bende söylememiştim hiçbir zaman
Dene mesela daha önce hiç tanımadığın birine
 ona aşık olduğundan bahset
Neresinden dönersen utanırsın mesela
merkeze de uğrar mıyız ?
bu gün  dua okudum yoldan geçen birine
fatihası ezberimde yüzünü unuttum sadece
öyle ıslah olması için değil
cennette daha fazla kalması için
cennet güzel bir yermiş  
orada insanlar utanmıyormuş
babaannem anlattı  rahmetlenmeden 
baya önce oturup dinlemiştim
hep yeşil bir yer gelir gözümün önüne
ne zaman bahsi açılsa...
Şu karşıda yürüyen yaşlı adam
bence banko gider  cennete derim
 kupona bunu da  yaz
babaannemin anlattığı cennet hep yeşillikti
şimdi belki kesmişlerdir buradan çok müteahhit gitti ...

19 Ekim 2012 Cuma

GÜNÜMDEN BİR GÜN


Bak yine güneş doğdu insanlığa. Şimdi kalkacak herkes, işine gidenler, okuluna gidenler ya da uykusuna yeni başlayanlar. Ben hangi taraftayım sence. Tam uyuyacağım zamanlar seninle başladığımız sohbetler bitseydi belki ben de şimdi kalkar işime bakardım. Uyumayı sana tercih ettiğimi zannetme ama bazen sevmiyorum seni. Diğerlerine benziyorsun ara sıra. Konuyu haklı olduğun kısma çekip beni gafil avladığını zannediyorsun. Oysa ki herkes haklı bu dünyada. Haksız olduğun konuları anlat bana deyince susma.  
Uyku baskın çıkmaya başladı düşüncelerime ve kazanıyor sonunda. Uykuyla akan zamanı bir melek de bitirse azap veriyor insana. Vücudum itaat etmese de kalkıp her gün yaptıklarımı tekrarlamak zorundayım. Bunun farkında olmak kalkmamı daha da güçleştiriyor. Bir görev niteliğinde yapılan ve zerre haz alınmayan  kahvaltıdır, o günün döngüsünü başlatan haberci. Ve günün devamı sınıfta yapılmış ve oradan dışarı çıkmayı hak etmeyen sohbetler, hep tasdik edilmek zorunda kalınan bir itiraz da tüm suçlunun sen olduğu boş muhabbetlerden ibrettir.
Öğleden sonra seninle yaptığım sohbetin faturası önüme geliyor. Söz geçiremediğim gözlerim, yavaşlayan reflekslerim ve keşkelerle başlayan cümleler.
Sonunda akşam olup ta eve dönmek kötünün iyisidir.  Yine de eve dönmek dinlenmenin habercisidir. Ve bir öğrencinin sorumluluk alanlarına sıra gelmiştir. zorla kafaya sokulmaya çalışılan bilgiler topluluğu. Anlayamadığımız yerlerin gelecekte ne işe yarayacağını sorduğumuz zamanlar, yani çaresizliğimizin en dibindeyken arkadan bir kurtuluş sesi.
-oğlum gel çay içelim sonra devam edersin.
Diğer odaya geçtiğimde sanki suçluymuşuz gibi bize bağıran bir alet karşımızda ve biz karşısında sus pus. Bir saatlik arada onun nutuklarını dinleyip tekrar odama döndüğümde en değerli  arkadaşımla buluşma vakti gelmiştir. Yarın pişmanlığımı duyacağımı bildiğim halde başlarım onunla muhabbete.
Böylece döngünün bir halkası daha bitmiş olur. Bir günümü değil bir gün boyunca ruhumu kemiren düşüncelerimi anlattığım bu yazının günlük mü yoksa aradan belli bir süre geçtiği için anı mı olduğunu bilmiyorum. Zaten tanımlarla aram pek iyi değildir.